26 Nisan 2014 Cumartesi

aşk hikayesi

sanki yıllardır uyuşturucuyla yaşıyormuşsun da o an, o mükemmel saniye etkisi geçmiş gibi. insan parmak uçlarına kadar hissediyormuş kendini. 2003 model, 275000 kilometrede bir ford transit arabanın üzerinde istanbul yolunda buldum kendimi. bayağı bayağı yaşıyordum lan. oha ben canlıymışım. benim ayaklarım varmış. kulaklarım, hepsi tamam.

dilimin ucunda bir milyon şarkı, türkü var. ıslığımı hangisinin ezgisine uyduracağımı şaşırmışım. hepsini birden söylüyorum. bugüne kadar kim kime ne kadar aşık olduysa ben de üzerine bir beni ekledim sana aşık oldum, bütün şarkılar türküler sevenler sevilenler sevilmeyenler sevemeyenler söylenmiş sözler söylenmemişler ve söylenmeye utanılmışlar ama yine de içinde tutulamamışlarla hep birlikte sana geliyorum. pantolonumun paçalarında beton lekeleri var, tişörtüm güneşten solmuş, umurumda değil. umurumda olmasın istiyorum daha doğrusu. bir kere de palavradan değil harbiden de yansın dünya, odunu ben olayım.

o güne kadar da belki bin kişiye içim ısınmıştır illa, hiçbirinden de gizlemedim. niye gizleyeyim? karnemdeki zayıf not mu bu? vazo mu kırdım? yok. bu sefer gizliyorum. niye? bilmiyorum hiç bilmiyorum. sana gelmekten, senin yanına gelirken içimden geçen her saniyeyi sanki o saniyelere karşı galip gelmişim gibi bağıra bağıra saymaktan anlatamayacağım bir zevk alıyorum. beni sollayan arabalara sellektör yapıyorum keyfimden. "ne güzel solladın lan pezevenk" diyorum. solladıklarımın yanından asla onlardan çok daha hızlı geçmiyorum, ayıp olmasın. "bu hiç bitmesin" diyorum, içgüdüden sanırım. çünkü bana öyle bir bakıyorsun, gözümün hangi köşesinden yakalıyorsun bilmiyorum da işte hiçbir şey bitmez gibi geliyor o zaman bana. istanbul'da değil irlanda'da olsan o eski püskü ford transit kamyonetle sana yine gelirim. bin şarkı var torpido gözünde, beş dakika desen hepsi beş bin dakika yapar. beş bini böl altmışa, bölemezsin. bölemiyorsun. dakikaları, saniyeleri, haftaları birbirinden ayıramıyorsun. bütün zaman bir bardak su içer gibi geçiyor, suyu bölebiliyor musun? sen peygamber misin?

arabayı çok dik bir yokuşa bırakıyorum çünkü yanına yürüyene kadar nabzım normale dönmüyor. yanına da ağzını gülmekten kapatamayan bir hıyarağası gibi gelmek istemiyorum. biraz da ağırlığım olsun. "bu adam niye kan ter içinde gülüyor?" dersen, o sorular bir başlarsa bitmez kafanın içinde. saçımı sola doğru değil sağa doğru taradım. belki böyle daha çok seversin. senin için nasıl büyük riskler alıyorum. ne kumarlar oynuyorum.

yanına geliyorum. bütün dünyadan bir kaç saniye müsadesini rica ediyorum. müsade etmiyor. ısrar ediyorum. anlayış göstermeli, dünya da olsan hayvan herif seviyoruz burada görmüyor musun? ona doğru yürürken şu taksiciye korna çaldırmayıver, yanımdan geçenler beşiktaş'tan konuşup kulağımı kabartmayıversin, şu çingene kadın biraz daha temiz yüzlü olsun ve son olarak şu üçgen chp flamalarını hemen oradan kaldıralım. bugün canım siyaset istemiyor. memleket birgün benim içten isyanlarım olmadan da idare edebilir. bulunur bir devrimci. ben bugün izinliyim.

yanına geliyorum. kokun da beni özlemediyse ben bu dünyanın en şerefsiz insanıyım. o benden önce geliyor yanıma. kokun burnuma dokunduğu anda hızlanıyor, karmaşıklaşıyor bi sürü detay. atkının rengini, makyajını sorsan hatırlayamam şimdi. hepsi karıştı o hengamede. gözünün rengini bilirim ama. saçının hangi teli alnının hangi çizgisinden sonra sola, hangi çizgisinden sonra sağa düşmüş bunu bilirim. parmakların kaç tane bilirim. hepsine tek tek baktım içimden selamlar verdim, içimden selamlar aldım. kontrol ettim bütün parmakların yerli yerinde.

o kadar zaman doğru düzgün sevememişim, hepsi koluma bacağıma yapışmış "hayır" diyor "beyefendi bırakmıyoruz". siktirin gidin. bu sefer düpedüz çok başarılı seviyorum. o kahveden kaç yudum aldın sayabilirim sana. salatanda kaç zeytin var bilirim. lokmalarını saydım. ayıpsa da ayıp.

birden yine saatler geçmiş, ne konuştuk ne kadar güldük. akşamüstü olmuş. eyvah. yine durup böyle çok kararsız bir anda "ben" diyemedim. devamını getirmeme de imkan olmadı. kararsız bir saniye olmadı ki, içimden ne geldiyse konuşuyorum. durum çüşüm yok, bütün frenlerim patlamış. az önceki yokuştan aşağı kornalar çala çala feryat figan geliyorum.

akşamüstü olmuş, koluma girmişsin hatta hiç allahın kitabın yok. bütün ışıkları yakmışlar, ulan daha güneş batmamış hayvan herifler? ha siz de mi anladınız benim bu kızı sevdiğimi. güzel, afferim. varsa başka ışık onları da yakın. yetmezse ben hemen şimdi dünyayı yakıyorum, daha da aydınlanır zaten. odunu oluyorum oğlum bu yangının odunu. hey koçum benim yürek meselesi, saçımı bile başka tarafa taramışım var mı daha cesurunuz?

....


üzerinden kaç sene geçti, bak bu yılın da dördüncü ayı bitmiş. üşenmedim sever gibi oldum.  bazen bokunu çıkardım sevdim yine. hiçkimsenin koluna girmedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder