12 Ocak 2013 Cumartesi

yağmur

çok da karmaşık sayılmazdı aslında. biraz içti kahveden, biraz köşedeki boş banka baktı. boş banklarda cevaplar olmuyordu genelde ama o yine de baktı. uzun uzun. dolu kültablalarının da bugüne kadar herhangi bi soruyu cevapladığı görülmemişti, ona da baktı.

sanki dünyadaki hiçbir koltuk, hiçbir sandalye o hesaba katılarak yapılmamıştı. ya tam sığamıyordu, ya iki boy küçük kalıp kayboluyordu koltuklarda. neden böyle her şeye uyumsuzdu ki? kültablası buna da cevap vermedi. biraz daha içti kahveden.

düşünmeden yapsa, altı üstü milyonlarca aptal gibi yaptığı hata yüzünden pişmanlık çeken aptalın teki olup sıyrılacaktı işin içinden. pişmanlık çok kolaydı çünkü. pişman olunca oturup içiyordun, daha fazla pişman olacağın şeyler söyleyip onu da unutmak için bu sefer büsbütün içiyordun. yeterince pişman olacak kadar zırvaladığında pişman ve sarhoş bir aptal olup mutlu mutlu devam ediyordun. devam edebiliyordun.

isteyerek yapmıştı. pişman olamıyordu. pişman olunamıyordu. en başından beri bu allahın belası sandalyede oturup ağlayacağını bile bile yine de yapmıştı işte. insan işin sonunda o sandalyede otururken kendinden özür dileyemiyordu. "kusura bakma ben, benim ağzıma sıçıverdim bilerek" denir miydi? kültablası suskunluğunu korudu. bank hala aynı banktı. çakmak sanki bin yıldır o masa örtüsünün desenine paralel duruyordu, durmaya devam etti.

bağırmak, hiç önünde durulamayacak kadar şiddetli bir bağırmak isteği geldi oturdu boğazına. bağırmadı.

kendini bi bok çukurunun içinde düşünmek istedi. bok çukuruna düştükten sonra çıksan bile artık bok çukuruna hiç düşmemiş olamıyordun çünkü. çıkıp temizlenmen, arınman hiçbi şeyi değiştirmiyordu. o yüzden bazen ona aslında hiç çıkmamak, çıkamamak daha iyi gibi geliyordu.

seni aynı çukura, o çukurdan çıkaran el itecekse o zaman çıkmanın neresi güzeldi ki? biraz daha içti kahveden.

bi çakmak çakıp kendi içindeki o merak ettiği karanlıklara tutası geldi. kimdi o? mutsuz olabilirdi, herkes mutsuz olabilirdi peki ama bu hep mutsuz olacağına olan inancı nasıl böyle yekpare bir kaya gibi gelip içinde yer etmişti?

bi sigara daha yaktı. bu sondu. balkondan dışarıya, bomboş ve en ufak estetikten yoksun sokaklarına uzun uzun baktı. düşünmedi, sormadı, cevap vermedi, acımadı. sokağa baktı.

yarın hiçbir şey güzel olmayacaktı, oysa ki o dünden beri güzeldi zaten.

sessizlik bitti, kıpırtısızlık bitti. yağmur başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder